benben (şimdiye kadar 200 posta) | | taksici: sana bir türkü söylim mi?
ruprect: olur?
taksici yol boyunca türkü söyler. ayıp olmasın diye tempo tutulur, kafa sallanır. sonunda gidilen yere varılır, para uzatılır.
taksici: rahat ol rahat, para için söylemedim. |
benben (şimdiye kadar 200 posta) | | birinci köprünün parayla geçişe kapatıldığı zamanlarda bir gece, bakırköy’den kadıköy’e gelmek için bir taksi durdurulur. gece saat 02.00 sularıdır.
ben: karşıya geçeceğim, sorun olmaz değil mi?
taksici: ne sorunu ya, atla.
bir kilometre kadar sonra adam torpido gözünü karıştırıp, sağa sola bakınmaya başlar. bu arada kendi kendine konuşmaktadır.
-nerde lan bu, hayvan herif gene yanına mı aldı acaba? bin kere dedim alma şunu yanına diye.
durumu anlayınca ben araya girerim.
-beyefendi eğer sorun olacaksa ben hemen ineyim, buradan sonra başka bir taksiyle gideyim.
adam hışımla bana döner,
-ben taksimdeki yolcuyu indirmem abla.
suratımdaki ‘’sıçtık’’ifadesiyle köprüye doğru yola çıkarız. gişelere geldiğimizde geçiş için ne kgs ne ogs olmadığından kenara yanaşır taksi. orda müdürlük mü ne öyle bir yer var ya, oraya girer. beş dakika sonra küfrederek çıkar.
ben: n’oldu bir sorun mu var?
taksici: geçirmiyor ibneler.
ben: isterseniz bir de ben inip konuşayım.
taksici: ben taksimdeki yolcuyu indirmem.
ömrümün kalanını bu takside geçireceğimden korkmaya başlayarak, beklemeye başlarım. bu arada taksici yoldan geçen arabaları durdurup, kgs’lerini ödünç almaya çalışır. bense inip kaçsam bu adam beni yakalar mı, imdat mı desem, yetişin a dostlar mı desem diye hesaplar yapmaktayımdır.
beklemekten ve küfretmekten sıkılan taksici.
-amınakoyim, basıp gidicem, neyse cezası yazsınlar lan diyerek basar geçer.
ben: e şimdi size çok ceza yazılacak. keşke inseydim diyeceğim ama sizin taksinizden yolcu inemez di mi?
taksici: inemez.
nihayet eve geliriz. normalden fazla yazmıştır ama ben adamdan kurtulmak için en azından cezanın da bir kısmını ödemek isterim.
ben: borcum ne kadar?
taksici: taksimetrede yazdığı kadar. (lafı da sağlam koyuyor)
ben: bari ceza için biraz daha verseydim.
taksici: abla sen beni hiç tanımamışsın. (oysa beraber koskoca bir saat geçirdik, benim eşekliğim)
ben: peki, teşekkürler. iyi sabahlar.
taksici: sen in, apartmana gir, kapını kapat, ışığını yak, öyle giderim ben.
ben: yok gerek yok, siz gidin.
taksici: ablaaaa
ben: vınnnnnnnnn |
benben (şimdiye kadar 200 posta) | | balmumcu'dan taksim'e gidilmek üzere taksiye binilir ve kesif bir sandviç kokusu alınır. sandviç muhabbeti kaçınılmazdır artık.
b * : (sniff snıfflayaraktan) abi bir şey kokuyor burda; sigara desem değil, puro desem hiç değil. ne kokusu bu ya?
t *: ( bıyık altından sırıtaraktan) gençler siz üniversite gidiyorsunuz de mi?
b: ee evet abi.
t: sandviç de yiyorsunuzdur orda siz.
b: müptalası değiliz de ortamı olunca yiyoruz abi işte.
t: (hiç beklemeden) şimdi olsa yer misin? (bu bir teklif)
b: (aynı hızla) .mına bile korum.
arka koltuktaki iki arkadaşım olayı şaşkınlıkla izlerken taksici abimiz yarıya kadar yediği ve biz arabaya binerken ağzını kapatıp kenara sakladığı sandviçini bana uzatır. biraz tırsarak da olsa yemeye başlarım. arada bir taksici abi de ısırır ucundan.
yolculuğumuz bittiğinde yedek sandviç de verir abimiz.
t: yanında bulunsun, lazım olur. malum üniversite ortamı falan...
b: eyvallah abi, allah razı olsun. |